Dilek Yaraş I İsveç’te yaşayan Türklere İsveç Devleti tarafından 70’li ve 80’li yıllarda geniş kültürel haklar verildi. Türklere, Türkçe radyo, televizyon programları gibi kültürel imkanlar sağlandı. 90’lı yıllarda ise verilen bu haklar kısıtlanmaya başlandı. İsveç Devlet Radyosu’nun Türkçe redaksiyonu da bu olumsuz gelişmelerden payına düşeni aldı. Önceleri haber ağırlıklı olarak hergün yayınlanan Türkçe program “Merhaba” artık sadece haftada iki gün ve magazin programı formatında yayınlanıyor.
İsveç’te yaşayan Türklere İsveç devleti tarafından 70 ve 80’li yıllarda ana dili, Türkçe radyo, televizyon programları gibi konularda oldukça cömert haklar verilerek diğer göçmen gruplar gibi Türk grubunun da kültürel kimliğini koruması ve geliştirmesi teşvik edildi.
80’li yıllarda bugünkü olanaklar olmadığı için herkes “Merhaba” ve BBC radyosunun Türkçe yayınlarını dinliyordu. Türkiye’de sansüre uğrayan haberler burada yayınlanabiliyordu.
90’lı yıllarda ise tasarruf politikaları öne sürülerek bu haklar birer birer geri alınmaya ya da kısıtlanmaya başlandı. Dernek kurmak ve kurulan derneklere yardım almak konusundaki haklarını korumakta oldukça başarılı olan Türkler, sıra kültür ve eğitime yönelik diğer alanlardaki kısıtlamalara gelince aynı duyarlılığı gösteremediler maalesef. Dolayısıyla İsveç Devlet Radyosu’nun Türkçe redaksiyonu da bu olumsuz gelişmelerden payına düşeni aldı.
Önceleri dört kişilik kadrosuyla haber ağırlıklı olarak hergün yayınlanan Türkçe program ”Merhaba” günümüzde sadece haftada iki gün ve magazin programı formatında Gönenç Ertem, Osman İkiz ve Özkan Mert tarafından hazırlanıp sunuluyor.
Osman İkiz gazeteciliğe basın-yayın eğitiminden sonra ”Vatan” gazetesinde başladı. 1975’de DISK’e geçerek bir yandan eğitimcilik yaparken bir yandan da sendikanın gazetesini çıkardı. Ardından Politika gazetesinde yazı işleri müdürü olarak çalıştı. 80 darbesinden sonra İsveç’e iltica etmek zorunda kaldı.
1985’yılından beri Merhaba’da çalışıyor.
İkiz “Merhaba Programı”yla ilgili şunları söylüyor…
”Ben İsveç’e geldiğim zaman Merhaba’nın yayınları hergündü. 80’li yıllarda bugünkü olanaklar olmadığı için herkes Merhaba ve BBC radyosunun Türkçe yayınlarını dinliyordu. Türkiye’de sansüre uğrayan haberler burada yayınlanabiliyordu. Türkiye’nin Sami Kohen gibi en ünlü, en yaşlı köşe yazarları Merhaba’ya yorum yapmıştır. Mehmet Ali Birand Brüksel’de yaşadığı 80’li yıllarda yıllarda Merhaba’nın muhabiriydi. 32.günü ilk defa buraya yaptı, 8. Gün adıyla… İsveç radyosunda kaliteli elemanlar çalışır, kaliteli olmayanlar da kapı önüne koyulur.TRT gibi burası da bir okuldur.”
Yayın hayatına 1977 yılında başlayan Merhaba’nın dününü ve bugününü Merhaba radyosunun yanısıra NTV’ye de haberler yapan ve kanalın web sayfasında İsveç ile ilgili yazılar yazan Osman İkiz ile konuştuk.
Dinleyici kitleniz kimlerden oluşuyor?
Toplumun her kesiminden dinleyicimiz var. Merhaba, Türkçe konuşan bütün etnik gruplara sesleniyor. Bir de Irak, Arnavutluk, Bulgaristan, İran, Eski Yugoslavya gibi ülkelerden gelen Türkler var. Onlar da sürekli telefon ediyorlar, mektup gönderiyorlar. İran’dan gelen Azeriler de çok dinler bizi. Her eylemlerini haber verirler, gittiğimiz zaman da çok memnun olurlar.
Merhaba’nın ideal yayın biçimi nasıl olmalı?
Yayınların arttırılması gerekir. Hergün yayın yapan bir radyoyla haftada iki gün yayın yapan radyoyu kıyaslayamazsınız. Hergün aynı saatlerde, özellikle akşam kuşağında en az bir saatlik bir program çok iyi olurdu.Yayınlarda telefon bağlantısı da kurulabilirse dinleyici sayısı çok artar.
Bunu gerçekleştirmek için ne yapmak gerekli?
Önemli olan kültürel kimliğimizin bir parçası olan Türkçe yayınlara sahip çıkmaktır. Bunun için de dinleyicilerden talep gelmesi gereklidir. Federasyonlardan, derneklerden, dinleyicilerden gelen istek mektupları çok etkili olur.
Ne gibi eleştiriler geliyor?
7’den 70’e herkesi memnun etmek mümkün değil elbette. Dinleyici kendini memnun edecek haber bekliyor. Haber tarafsız olarak verildiğinde, haberden memnun değilse o haberi karşı tarafın çıkarına verilmiş bir haber olarak değerlendiriyor. Türkiye’de siyasal krizler olduğu zamanlarda, verdiğimiz haberlerden dolayı bazı Kürt dinleyicilerimiz bizi ”Milliyetçi Türk” olarak suçlayıp eleştirirlerdi. Küfür eden, şikayet eden olurdu. Bazı Türk dinleyicilerimiz de bizi Kürtçülük yapmakla suçlardı. Aynı haberden dolayı üstelik.
En çok ilgi çeken konular...
Bu toplumdaki yazar, sanatçı gibi kişileri portre olarak öne çıkardığımızda yani onları her yönüyle tanıttığımızda çok ilgi görüyor. Mesela, Kenan Gündoğdu Norrköping’den dinliyor ve her programdan sonra telefon edip, ”Ne iyi yaptınız da tanıttınız bu insanı” diyor.
On yıl önceki bir toplantınızda Süryani bir dinleyiciniz ”Kürtlerin ayağına diken batsa haber yapıyorsunuz ama bizimle ilgilenmiyorsunuz ” demişti.
Evet, çok iyi hatırlıyorum, aynen öyle demişlerdi. Bizim için kimi ilgilendirirse ilgilendirsin haber önemlidir. Etnik grup değil yani..
İsveç basınının Türkiye’ye karşı tutumu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Benim gördüğüm kadarıyla da Türkiye konusunda İsveç medyası kamuoyu baskısını dikkate alan yayınlara ağırlık veriyor. İsveçli gazeteciler çok yanlı haberler yapmazlar ama gazetelerle ilişki kurabiliyorsanız, bir baskı grubu oluşturabiliyorsanız onların ilgisini çekip yönlerdirebilirsiniz.
Bundan üç sene önce İsmail Cem Anna Lindh’i ziyaret etti. Onunla beraber gelen gazetecilerden biri, NTV muhabiri Anna Lindh’e: ”Sizin Kürtlerin etkisinde olduğunuz söyleniyor. Bu doğru mu? ” diye sordu. Anna Lindh: ”İsveç’te kamuoyu baskısı vardır, gruplar vardır. Benim Kürtlerin görüşlerini dinlemem, onların görüşlerini benimsemem ve onları bir baskı unsuru olarak kabul etmem doğaldır. Kürtlerin bir lobisi olabilir, onların görüşleri ağırlık kazanabilir, bu çok normaldir demokrasilerde.” dedi.
(Bu söyleşi 01.07.2003 tarihinde Dördüncü Kuvvet Medya sitesinde yayınlanmıştır.)