Temmuz 2003 | Dilek Yaraş :
Nesrin Şen’in “Type Nesrin Şen” isimli ilk albümü onun hayallerinin bir CD şeklinde somutlanmış hâli. Stockholm’de doğup büyüyen Nesrin’in kökleri İzmir’e oradan da Priştina’ya uzanıyor. Nesrin, İsveç’te doğup büyüyen gençlerin çoğu gibi kendisini hem Türk hem de Isveçli hissediyor. Tatillerde ailece Izmir’e gidiyorlar. Çünkü, akrabalarının çoğu orda. Nesrin İzmir’i, dolayısıyla anayurdu Türkiye’yi çok seviyor. “Insanlar bambaşka orda, daha bir sıcak, daha bir neşeli.” diyor.
Nesrin’in sanatçı ruhu çocukluğundan beri kendini ifade yolları aramış. Üstelik, sadece müzikle sınırlı değil onun sanatçılığı, o aynı zamanda başarılı bir ressam ve heykeltıraş da.
Lise eğitimine başlayınca resim bölümünü seçen Nesrin, “Lisede resim bölümüne girmemle birlikte okuldaki diğer derslerim de birden bire düzeliverdi.” diyor.
Çocukluğundan beri müzikle ilginen Nesrin, ilk ciddi müzik çalışmalarına 16 yaşında başlar. Önce Kulturrama’da klasik şan dersleri alır, ardından İsveçli bir kız arkadaşıyla beraber bir rockpop grubu kurar ve konserler vermeye baslar.
Zaman geçtikçe müzik eğitimini daha da ciddiye alır ve Kültür okulunun müzik bölümüne baslar (KMI-Kulturskolans Musikinstitut). Öğretmenleri sesine daha yatkın olduğu için afro tarzında söylemesini önerirler. Bunun üzerine üç sene boyunca caz ve blues eğitimi alır. Müzik eğitiminin, resim, heykel çalışmalarının dışında bir anaokulunda da İngilizce ve İsveççe öğretmenliği yapar. Kısacası, on parmağında on marifet olan bir genç kızımız Nesrin. Sanatın yanısıra bilgisayar eğitimi de almış ve bu konuda da çok başarılı. Örneğin, Isveç Radyosu’nun “Avant Go” servisinin web tasarımını o yapmış.
Müzik, resim ve heykel çalışmalarını bir arada yürüten Nesrin’in ilk heykeli daha lise sıralarındayken satılır. Zaten 9. sınıftayken de 3 adet tablosu resim sergisine seçilmiştir. Geçtiğimiz günlerdeyse resimleri Skärholmen’deki Vårsalong’da sergilenir. Siz, onun ilk heykelini henüz lisedeyken satmasına bakmayın, aslında Nesrin eserlerini satmak için sergilemiyor ve bunu “Her tablomdan sadece bir tane var. Hepsi belli bir ruh halini, belli bir anıyı anlatıyor. Onun için satmaya gönlüm razı gelmiyor.” diyerek açıklıyor.
Müziğin her türüne son derece değer verdiğini söyleyen Nesrin daha çok klasik pop, rock ve caz çalışıyor. “Benim müziğimi sevenler arasında 16 yaşında olanlar da var, 60 yaşında olanlar da.” diyor, Yüreğinden, bilinçaltından fışkıran duyguları bazen gitar bazen de piyano eşliğinde melodilere döküyor. En çok ormanlardan ve denizden ilham aldığı için her gün en az bir saat ormanda dolaşıyor. Duyguları bazen bir tablo, bazen bir heykel bazen de güzel bir beste olarak yerini alıyor sanatın sonsuzluğa açılan penceresinde.
Doğuştan gelen yeteneğin emekle birleşmesinden ortaya dinleyenlerin hayran kaldığı besteler çıkıyor ortaya. Yani, onun başarıları bir rastlantı değil. Tam tersi, bilinçli bir çabanın ve emeğin ürünü. Yirmi altı yıllık ömrüne elli altı beste sığdırmış. Müziği o kadar ciddiye alıyor ki her bestesi için en iyisini yapana kadar uzun süre uğraşıyor. Albümündeki bestelerin tamamlanması altı – yedi seneyi almış.
Nesrin’in en çok istediği, şarkılarının prodüktörlüğünü üstlenmekmiş. Bu hayalini de “Type Nesrin Şen” albümü ile gerçekleştirmiş. Prodüktörlük bir anlamda onun eserine a’dan z’ye sahiplenmesi anlamına geliyor.Yıllarca emek verip yarattığı bestelerini başkalarının eline bırakmıyor. Öyle ki CD’sinin kapak tasarımını bile kendisi yapıyor.
Gencecik bir kızın tek başına stüdyolara gidip; “Kendi CD’mi kendim yapacağım.” demesi yadırganır. “Beni, genç bir kız olduğum için ciddiye almadılar baştan, ama stüdyoya girince ve benim işi iyi bilip ciddiye aldığımı görünce bana güven duydular. Fakat, o noktaya gelinceye kadar da teknikerlerle epey bir boğuştum.” diyor.
Hatta bir defasında, kendisini dinlememekte inat eden bir ses teknisyenini yola getirmek için, stüdyoya erkek arkadaşını götürmek ve yapmak istediğini erkek arkadaşı vasıtasıyla anlatmak zorundakalmış. ” Benim defalarca söylediğimi kabul etmeyen teknisyen, aynı şeyi bir erkekten duyunca hiç itiraz etmeden kabul etti.” diyor öfkeyle. Bu narin, yumuşak görünüşlü kızda çelik gibi bir sinir ve gerektiğinde öfkesini dışa vurma cesareti de var. “Çok kavga ettim teknikerlerle, çok.” diyor gülerek.
Sevdiği müzik çeşitlerini ve müzisyenleri anlatırken gözleri parlıyor Nesrin’in: “Ağabeyimin sayesinde çocukluğumdan beri metal dinledim. Kiss, Faith no more,Led Zeppelin, U2, gueensryche, Dream Theatre, Pearl Jam, Aerosmith ve Tori Amos, The Cure, Pj Harvey, Björk gibi. En son Coldplayin konserlerine gittim, çok harikaydı. İsveçli müzisyenThaström hepsinden iyi. Cornelis Vreeswijk’ i de çok beğeniyorum. Tarkan da beğendiklerimin arasında. Sezen Aksu’nun Keskin Bıçak parçası başımı döndürüyor, harika birşey. Aslında ben her çeşit güzel müziğe hayranım. Reggi, punk, caz, klasik. Arkadaşlarım müzikle ilgili bir şey merak ettiklerinde ‘Nesrin’e sorun. O muhakkak ya konserine gitmiştir ya da CD’sini almıştır.’ derler.”
Nesrin’in başarısının perde arkası kahramanlarından da söz etmek gerek elbette. En başta, kızının yeteneklerini hep destekleyen onun en büyük hayalini gerçekleştirip ortaya bir albüm çıkarması için elinden gelen hiçbir şeyi esirgemeyen Meserret Hanım geliyor. Kuşkusuz, çağdaş bir Türk erkeği olarak kızkardeşine köstek değil tam tersi destek olan ağabeyi Erkan’ın da Nesrin’in başarısında payı var.
Bu arada, genç Türk sanatçıları arasındaki çok güzel bir dayanışma örneğine de tanık oluyoruz. Nesrin’in kostümlerini ünlü genç kuşak modacılarımızdan Senem Yazan hazırlamış, resimlerini ise fotoğraf sanatçısı Gonca Yazan çekmiş.
“Type Nesrin Şen” eleştirmenlerden de övgü aldı. Müzik eleştirmeni Anders Eklund, yeni ve pırıl pırıl bir sanatçının doğduğunu, Nesrin’in şarkılarının çok kaliteli ve güzel olduğunu ve onun müziğinin müzik severlere mutlaka ulaşması gerektiğini yazıyor.