Savcı, çevirmen, sözlük yazarı, öğretmen Durusoy Yazan’ın Yüksekova’dan Uppsala’ya, savcılıktan öğretmenliğe uzanan meslek yolculuğu.
1935 yılında Adana’nın Feke kazasına bağlı Göbelli köyünde dünyaya gelen Durusoy Yazan, yedi çocuklu bir ailenin oğlu. Babası kasabanın adliyesinde başkatip. Yedi çocuk büyüten annesinin işi başından aşkın. Henüz on iki yaşında iken, o devirde kasabalarda ortaokul ve lise olmadığı için baba ocağından ayrılmak zorunda kalıyor: ”Ben de Cemal Süreya ve Fethi Naci gibi hep yatılı okullarda okudum. Bu yüzden arkadaşlık duygusu, kardeşlik duygusundan daha çok gelişmiştir bende.” diyen Yazan, 1954 yılında üniversiteye gitmek için, babasının onay ve rızasını almadan evden ayrılıyor. Kaçıyor daha doğrusu. Bu kaçışta en büyük destek ve yardımı annesinden alıyor.
”Tahsilimi anneme borçluyum. Babam, benim köy işlerine, özellikle davar çobanlığına çok yatkın olduğumu bildiği için liseden sonra okumamı istemiyordu. Zaten ancak abimi okutmaya gücü vardı. Abim, İstanbul Tıp’ta okuyordu o zamanlar. Bense ille de hukukçu, özellikle de savcı olmak istiyordum … “
Evden ayrıldıktan sonra altı yıl ortalıklarda görünmez.
”Bir gün, 1960 yılının Temmuz ayında, cebimdeki hukuk diplomasıyla babamın karşısına çıkıverince beni affeti. Daha sonraları Yüksekova’ya atandım ve üç yıl boyunca savcılık yaptım orada.”
İsveç Macerası
Yıl 1966. Durusoy Yazan, Adalet Bakanlığının açtığı bir sınavı kazanarak o yıllarda yeni yürürlüğe giren İsveç ceza yasasını incelemek ve Türkçe’ye çevirmek üzere kutuplara doğru yola çıkar. Kompartıman arkadaşı İsveçli bir doktordur. Doktorla İngilizce sohbet etmeye başlar ve kısa zamanda ahbap olurlar. Doktor, Yazan’ın İsveççe öğrenmek için yanıp tutuştuğunu görünce yol sohbetleri İsveççe kursuna dönüşüverir.
”O güzel insanı hep gönül borcuyla anarım. Ertesi sabah, Stockholm istasyonunda vedalaştığımızda, İsveççe dilbilgisinin temel kurallarını bagajıma atmış durumdaydım.”
İsveç’teki ilk yılında, meslek hanesine bulaşıkçılık, postacılık, hamallık, şoförlük, kapıcılık gibi işleri de ekler. Çünkü devletten aldığı burs parası olan 550 kron tek odalı bir evin kirasına bile yetmemektedir. Dil sorununu kısa bir süre içinde çözdükten sonra, Türkler için İsveççe öğretmenliğine başlar.
“Buradaki yurttaşlarımın en büyük sorununun, dil öğrenme sorunu olduğunu sezerek, bir eğitim seferberliği başlattım. Haftanın yedi günü, Stockholm kazan ben kepçe misali kurstan kursa koşturuyordum.”
Sözlük Yazarlığı
Durusoy, İsveççe öğretmenliği ile de yetinmez ve 1969 yılında terim sözlükleri hazırlamaya başlar: Tercümanlar için Terimler Sözlüğü; Hukuk Terimleri Sözlüğü; Tıp Terimleri Sözlüğü; Okullar için İsveççe-İngilizce-Türkçe Sözlük.
“Bu uğraşı beni giderek sözlük yazarlığına yöneltti. İsveççe ile Türkçe arasında sağlam bir köprü kurmak tutku haline gelmişti bende.” diyen Durusoy Yazan, yirmi yıl kadar Devlet Göçmen Dairesindeki baş çevirmenliğinin yanı sıra, Stockholm, Uppsala, Norrköping ve Linköping mahkemelerinde mahkeme tercümanlığı yapar.
”Ülkemizin başına gelmiş en büyük felaket olan, 12 Mart ve 12 Eylül, darbelerinin ardından, o darbeleri izleyen karanlık yıllarda, çevirmen olarak, nerdeyse on bine yakın siyasi sığınmacının dosyası geçti elimden. Hayatta en iyi bildiğim şeylerden biri, insanların bana emanet ettikleri sırları saklamaktır.”
1972-76 yılları arasında İsveç televizyonundaki “Aktuellt” isimli haber programında çevirmenlik yapar. Nihayet, 1984 yılında, en büyük hayallerinden birini daha gerçekleştirir ve 650 sayfalık İsveççe-Türkçe sözlüğü hazırlar.
”İsveççe’ye ve İsveç toplumuna özgü, yaklaşık bin 200 terim ve kavrama Türkçe karşılıklar bulma onurunu taşıyorum. Ama, sözlük alanında yapılacak çok iş var daha.”
Pek de kolay olmamış sözlüğü hazırlamak. Sebep: İnsanlar ve onların haset duyguları.
“Sözlük yaparken o kadar çok engellemeler ve olumsuzluklarla karşılaştım ki, o günleri düşünmek bile bana hüzün veriyor.”
Türkler Dünyanın En Vefasız İnsanları
Türklerin vefasızlığından yana çok dertli. Bu konuda “Türkler dünyanın en vefasız insanları.” diyecek kadar da karamsar.
“İsveçlilerle zor dostluk kurulur ama, bir kere kurulduktan sonra da artık arkanızdan hançerlenme tehlikeniz yoktur. Türkler ile ise kolay kurulur dostluk ilişkisi. Ama, marifet ilişki kurmak değil. Onu insanca, efendice sürdürebilmek ve yollar ayrılınca da o ilişkiyi belli bir düzeyde tutabilmektir. Siz arkanızda sevgi bıraktığınızı sanırken, bir bakıyorsunuz cadı kazanları kurulmuş bile… Böyle yüzlerce, binlerce zehir gibi acı anılar. Bunları anlatmak için Pınar Kür gibi bir romancı olmak gerek. Onun da Türk insanının vefasızlığından içi çok yanıktır. Tıpkı benim gibi. Hani değerli ozanımız Cahit Sıtkı Tarancı bir şiirinde ‘Adresi belli mi vefasızlığın?’ diye sorar ya… Ah, o sevgili ozanımız yaşıyor olup İsveç’e geleydi de, ben ona o sorduğu adresleri bir bir göstereydim.”
Dostunu da Düşmanını da Hiç Unutmuyor
Asıl mesleği hukukçuluk, hem de çifte kavrulmuşundan (1960’da Ankara, 73’de Stockholm Hukuk Fakültesi) ama, hâl ve gidiş edebiyat. İnsanların vefasızlığından yakınıyorsa da, seveni sevmeyeninden, dostu düşmanından çok. Dostluklarına emek veriyor, özen gösteriyor. Belki de onun için ara sıra olan hayal kırıklıkları onda bu kadar büyük ve derin etki yapıyor. Dostunu da düşmanını da hiç unutmuyor. Günümüzün gittikçe mekanikleşen, duyguların neredeyse kodlarla ifade edilebilecek düzeye indirgendiği dünyamızda o, duygu ve düşüncelerini uzun mektuplarla dile getiriyor ve bu mektuplar belli adreslere gidiyor.
Durusoy Yazan’ın dil serüveni devam ediyor. Şu sıralar, Uppsala Üniversitesi Türkoloji Bölümünde Türkçe ve çeviri öğretmenliği yaparak bilgi ve birikimlerini gençlerle paylaşıyor.
“İkinci kuşak gençlerimiz arasında çeviri çalışmalarına yatkın, yetenekli insanlar var. Onları tek tek gün ışığına çıkarıp, birikimlerimi aktarmayı kutsal bir görev kabul ediyorum.” diyor.
| Ocak 1999