Cengiz Kırma |
Yeni bir bin yılın başlaması insanlarda yıkım, ölüm, kurtuluş ve umut anlamında kullanılan kıyametin kopacağı inancının yaygınlaşmasına ve buna kuvvetle inanılmasına neden olmuştur. Günüzden tam 1000 yıl önce 31 Aralık999 günü yaklaşırken son günlerin yaşandığına inanan insanlar hiç alışılmadık davranışlar göstermeye başlamışlardı.
Tüm Avrupayı bir isteri dalgası sarmıştı. Adil, dürüst olanların doğruca cennete gideceğine inanıldığı için herkes bu şansı arttırmak için elinden geleni yapıyordu. Alacaklılar alacaklarını affediyor. Bakkallar dağıtıyor, fırıncılar mallarını bedava ellerine sıkıştırlan paraları geri
çeviriyorlardı. Suçlular hapishanelerden salınıyordu. Zenginler en güzel kıyafetlerini fakirlere dağıtmaya başlamışlardı. Ama bazıları kıyamet gününde Tanrı ile karşılaşacakları için en güzel giysilerini gene de kendileri için saklamaktaydılar. Toprak sahibi asiller topraklarını kölelerine dağıtıyorlardı.
İnsanlar birbirlerine en güzel gönül alıcı sözlerle sesleniyorlardı. Kiliseler, manastırlar, günah çıkarmak için gelenlerle günün her saati tıklım tıklım dolu idi.
Aralık ayı geldiğinde fanatikler iş başındaydı. Kırbaçlı gruplar birbirlerini ve kendilerini kırbaçlı yarak eski günahlarından arınmayı umuyorlardı. Kiliselere giden yolar bunların akıttığı kanlar içinde kalmıştı.
Günlük işlerin yerini sadece dua edip ölüme hazırlanmak aldığından bütün düzen alt üst olmuştu. 31 Aralık gecesi çılgınlık doruğa ulaşmıştı. Romadaki St. Peter kilisesi yeryüzünde son dualarını edeceklerine inanan insanlarla dolmuştu.
Tarihçi Frederick Martens‘in İnsan Yaşamının Öyküsü adlı kitabında o geceyi şöyle anlatıyor:
“Papa II. Sylvester yüksek mihrabın önünde duruyordu. Kilise dizleri üzerine çökmüş insanlarla doluydu. Hiç kimseden çıt çıkmıyordu. Gece yarısı ayini bitmiş ve derin korkunç bir sessizlik sarmıştı kiliseyi. Halk nefesini tutmuş bekliyordu. Papa Sylvester’in ağzını bıçak açmıyordu. Ellerini göğe kaldırmış sessiz bir dua ile kendini unutmuştu adeta. İnsanlar yüzükoyun yere kapanmış başını kaldırmaya cesaret edemiyordu. Buz kesen alınlardan soğuk terler
dökülüyordu. Korkuda ve heyecandan ölenlerin cansız bedenlerinin taş zemine gürültü ile çarptığı duyulu yordu.
Saatin çanları çalmaya başladığında, herkes nefesini tutmuş olacakları bekliyordu. On ikinci vuruşun da tamamlandığını ve birşey olmadığını gören Papa arkasını döndü ve zafer kazanmış bir komutan tavrıyla ellerini uzatıp kilisedekileri kutsadı.
Aynı anda kulelerdeki çanlar çalmaya başladı, orgun sesiyle önce kararsız sonra gitgide çoşku dolu bir koro ile ilahi söylemeye başladı insanlar. İlahi
sona erince, gülüp ağlaşan kalabalık birbirine sarılıp öpüşmeye başladı. Böylece Hz. İsa’nın doğumundan sonraki ilk bin yıl sona erdi.
Bütün bu çılgın günler, saatler geçtikten sonra önceden kıyamet korkusuyla salıverilen hayvanlardan yakalanabilenleri yakalandı, ele geçen suçlulular hapse atıldı.”
Bütün bu olanlar 999 yılının bitiminde insanların iki yüzlülüğünü, bilgisizliğini, sahtekarlığını, korkularını ve bağnazlığını açıkça gözler önüne sermişti.
Tarihçiler, “Tarih tekrardan ibarettir.” demekteler. Umarız hepimiz bu bin yılda olanlardan dersler çıkarırız ve yeni, temiz, aydınlık, sevgi dolu bir dünya kurulmasına katkılarımız olur.
Bilinci açılmış sevgi dolu insanlığın üstesinden gelemiyeceği zorluk yoktur. Yeni bir bin yıl bizi bekliyor.