Yirmi altı yıl önce Türkiye’den ayrılıyor Özkan Mert. Almanya’da kalıyor bir müddet. Arkadaşı Hamdullah’la birlikte bir birahanade otururlarken, sandalyesinin altında duran bir broşür ilişiyor gözüne. Bir Kuzey ülkesinden bahsediyor broşür, irili ufaklı binlerce gölü olan bir kuzey ülkesinden; geyiklerden, çam ormanl arından, sarışın dilberlerden… Macera oksijen kadar önemli Özkan Mert için:
“Hadi bana müsade.” diyor.
“Nereye?!”, diye soruyor Hamdullah.
“İsveç’e!”
“Dur!” diye bağırıyor arkasından Hamdullah, ‘”bari çantanı al!”
İsveç’e ilk düştüğü gece sokakta yatıyor, o gün bu gündür dışanda kim kalsa ona evinin anahtarını verir. Sağlam bir şiir mimarı, sempatik bir insan, karanfil yüklü bir şövalyedir Özkan Mert.
Yıl: 1997. Güz. Yer: İsveç Devlet Kraliyet Tiyatrosu. İskandinavya’nın en ünlü otuz beş şairi bir arada. Salon tıklım tıklım. Şairler bir bir çıkıp şiirlerini okuyorlar. Geride, orkestra fonda müzik yapıyor. Gece ilerliyor ve sıra İsveç’in en sevilen şairi Göran Sonnevi’ye geliyor. O da çıkıp okuyor şiirlerini. İlgi büyük. Alkış ölçme aleti en çok alkışı onun aldığını gösteriyor. Ve gecenin İskandinavya dışında doğan tek şairi Özkan Mert… Saksafon eşliğinde kendi dilinde okuyor şiirlerini.
Masmavi yağmurlar, sevişen kadınlar, bıçak gibi çekilen mektuplar, Bodrum ‘ un beyaz evleri Türkçe geçiyor sahneden. Bayan bir tiyatro sanatçısı şiirlerin İsveççesini okuyor. Ilık Akdeniz rüzgarları dağıtıyor İskandinav soğunu. Dinleyiciler coşuyor. Yüreklerini ısıtan bu adamı alkışlarıyla ödüllendiriyorlar. Sonnevi’nin bir puan önünde, gecenin en çok alkış alan şairi oluyor Özkan Mert.
Hem Türkiye’ de, hem de İsveç’te ünlü Özkan Mert. Svart Vit yayınevinden çıkan “Exilens Blues” adlı son kitabının, Nobel ödüllerinin verildiği belediye binasının yanında bulunan SvartVit yayınevinde yapılan tanıtım gecesine beklenenin üç katı insan katılıyor. Stockholm valisinden tut parti temsilcilerine, sanatseverler, elit insanlar…
Özkan Mert’le Stockholm’e hakim bir tepeye konuşlanmış Få Fängan’da buluşuyoruz. Şeker değil, pırıl pırıl bir yaz gününü katıyoruz kahvemize.
“Böyle günler İsveç’te yılda birkaç tane var Hamdi, idareli kullan.” diyor.
Gülümsüyorum. Kentin tümü kuşbakışı görünüyor, manzara büyüleyici. Bir tarafta liman. Dev bir gemi kalkıyor Finlandiya’ya. Bir tarafta çini beyaz kalçalarını güneşe yatıran kızlar. Serçeler korkusuz sokuluyor masamıza. Uçarken öpüşüyor martılar. Öpüşürken uçmayı unutuyorlar bazen.
“Yaşasın martılar!” diyor Özkan Mert, “Şiirimize gecikmeleri belki de bu öpüş unutkanlığından.”.
“Öpüşmeyi şiire yeğlediklerinden belki de.” diyorum.
“İkisi de aynı kapıya çıkar. Ha şiir yazmışsın, ha yaşamışsın şiiri.” diyor.
“Sakalların bir elma büyüklüğündeydi başladığında, yıllar şiire bağlılığını azaltmadı.” diyorum.
“‘Kadın gibidir şiir. İlgi ister, kendini ona adamanı bekler. İhmal edildiğini anlarsa seni terk eder.” diyor.
“Öyleyse, aşkın ustası şiirin de ustasıdır.” diyorum.<
“Şiirin ustası aşkın da ustasıdır.” diye düzeltiyor.
“Kurup kökleştirdiğin Nehir Şiir Akımı Türkiye ‘ de karşılığını buldu. Genç şairler senin gibi yazmaya özeniyorlar. Nehir Şiir nedir?”
“Şiirin, fizikle, kimyayla, doğayla, uzayla ve kozmik zamanla bileşkesinin bulunmasıdır. Dünyanın ortasından akan bir nehir bu şiir; kentleri, kültürleri, yaşamları içinde taşıyan; geçtiği her yerden birşeyler bırakan, böylece yatağını zenginleştiren bir şiir.”
“Erotizm, senin şiirine uğrayınca kendini iyi hissediyor, neden?”
“Şiir benim dünyayla orgazmımdır. Bunu erotizm de biliyor, ondan.”
‘”Ya renkler, ya caz?“
“Tuval boyar gibi şiirime renk içirmek istiyorum, hatta koksun benim şiirlerim. Taze kesilmiş bir karpuz gibi örneğin, somun gibi, vanilya gibi…
Caza gelince, Buenos Aires kerhanelerinde doğan Arjantin tangosundan daha az proleterdir, ama portremi bıçaklayarak ulaşır bana.”
‘”Anlaşıldı; yıl sağanağı altında gülümseyen şiirine kardeş bellemişsin cazı. Norrköping’deki Crescendo Klüp’te caz gurusu Saxapel eşliğinde şiirlerini okumandan belli.” diyorum.
“Ama Mozart ve Akdeniz imgesi hep cebimde” diyor.
“Gittiğin her yere götürür müsün cebindekileri?”
“Hem şairi hem sürgünüyüm yeryüzünün. Şarap koleksiyonum kalır, kitaplarım kalır. Bir ben bir de anavatanım, yani dilim çeker gideriz. Karış karış bütün dünyayı dolaşırız; buzullarına, kumullarına varıncaya dek. Yürek cebimde albümüm, not defterim . . . . ‘ ‘
“Peki dinlenmez misin?”
“Güzel kadın sırtlarına gömülmeden dinlenmem , dinlemem… Tuzsuz kalmasın diye teri evrenin, en ince filizler üşümesin diye gerekli bu… Dinlenemem!..”
Eski yapıların çatıları bakır küfü renginde. Metal mavisi denizin koynunda Stockholm. Hafif bir ikindi trafiği aşağıda, uyumlu. Şehrin tümünü birden izlemek güzel, Özkan Mert’in sohbeti hoş. Altmış sekizlilerin şair devrimcisi, Cemal Süreyya’nın son şiirini okuduğu insan, radyodaki işine gitmek için kalkıyor; kalkıyoruz. Gözlerinde ancak sözcükleri şeytana yalatan şairlere has bir pırıltı. Bize gülümseyen, ciddiyetle gülümseyen şiirler yazmaya devam edecek Özkan Mert.
Özkan Mert:
Doğum yılı: 1944
Doğum yeri: Erzurum
Mesleği: Şair ve İsveç Radyosunda program yapımcısı.
Yayınlanan kitapları: 14 şiir ve 1 çocuk kitabı.
İsveççe şiir kitapları:
Kämpa Mitt Hjärta-1981
Tango Över Egeiska Havet -1990
Exilens Blues-1999
Son yayınlanan kitabı:
Bir Dünyalının Notları (Toplu şiirler 1960-1997) Yapı Kredi Yayınları,
Van Gölü Savunması (Yeni Şiirler) Varlık yayınları.
Aldığı ödüller:
Cumhuriyet Gazetesi Yunus Nadi Şiir mansiyonu,
İlhan Demirarslan Şiir Büyük Ödülü ,
Petrol İş Jüri Özel ödülü,
Salihli Şiir İkindileri Dionysos şiir ödülü.