Ocak 2002 | Stig Lundström:
İstanbul’u terk edip İsveç’e yerleştiği 1962 yılından beri, Hayati Kafe’nin hakkında çok şey yazılıp çizildi. İsveçli müzikseverler ona bir zamanlar “Türk Frank Sinatra” dedi. Sanat yaşamının kırkıncı yıl jübilesini geçtiğimiz ekim ayı içinde, caz sarayı Nalen’de dört konser vererek kutlayan Hayati Kafe, hala en sevilen sanatçılardan biri.
Anadili Türkçe, ikinci dili ise İspanyolca; üstelik koyu bir enternasyonalist, ama Hayati Kafe buna karşın buğulu sesiyle, vurgularıyla, şiirsel üslubuyla tertemiz bir İsveççe konuşuyor. Bütün insani eğilimlere saygılı, ama hümanizmi her şeyin üstüne koyuyor o.
Sekiz yaşındayken güzel sesiyle ailesinin, arkadaşlarının hayranlığını kazanır. Daha o yaşında mandolin, akordeon, piyano çalmaya başlar. Gençliğe adım attığı 1950’1i yıllarda Elvis’ten, Paul Anka’dan, Armstrong’dan, Nat King Cole’den etkilenir Hayati… Tony Bennet, Sammy Davies Jr ve Mel Thorme de onun favorilerine dahildir.
İstanbul’dan İsveç’e
Hayati Kafe, mühendislik eğitimi görmeye başlar, ama bir süre sonra müzik ağır basar. Yıldızı 1957 yılıda çıktığı bir radyo programında parlar. Ve mühendislik eğitimini geçici olarak rafa kaldırır.
Profesyonel olarak İstanbul ve çevresinde sahne alan Hayati’nin ünü gün geçtikçe yayılır ve henüz yirmi yaşında bir delikanlıyken, şarkıları on hafta art arda liste başı olur. Aynı yıl Türkiye’nin kendine ait haftalık bir radyo programı olan ilk vokalisti olur.
1961 yılında, İstanbul’ daki Hilton otelinde orkestra şefi İsmet Siral ‘ın dört kişilik müzik grubunda şarkı söylerken Linköpingli restorancı Sven Andersson tarafından keşfedilir. Andersson, Hayati’ye üç aylık bir İsveç turnesi teklifi eder. Turne Helsingborg’de başarılı bir açılış yapar. Bunun ardından Türkiye’nin Frank Sinatra’sı İsveç’in müzik çevrelerinde tanınan bir “Türk” olur.
Hayati İsveç’e yerleşir ve kısa sürede müzik dünyasında kendine önemli bir yer edinir. Öyle ki, o zamanların en popüler caz klubü olan Björknaspaviljong’ da program yapmaya başlar. Yirmi yaşında bir delikanlı için hiç fena değildir bu.
Hayati’nin asıl yükselişi 1964 yılında, tanınmış orkestra şefi Cari Henrik Norin ‘in orkestrasında şarkı söylemesiyle başlar. Bu orkestrada solistlik yapan Hayati büyük bir sükse yapar. Turneler birbirini kovalar. On hafta süren İngiltere turnesi bunlardan biridir. Aralarında Berns’in de bulunduğu müzik dünyasının devlerinden sahne teklifleri yağmaya başlar. İsveç’te şarkı söylemediği sahne kalmaz. 1968 yılında, “Sant” isimli şarkısı ile 11 hafta boyunca liste başında kalır. Ama onun popüler şarkısı “Ser du stjarnan i det blå?” daha 1965 ‘te çıkmıştı.
Bütün bu başarılarına karşın sahne hayatını pek güvenceli bulmayan Hayati, yarım bıraktığı mühendislik eğitimine geri döner. Bir süre sonra yine eğitimi bir kenara bırakır ve Dalarnalı Helena ile evlenir. Çiftin 70’li yıllarda iki oğlu olur: Adam ve David. Şimdi ikisi de babalarının izinde. Adam, kompozit ör. En ünIü polisiye filmlerden olan “Beck” filmlerinin müzikleri ona ait. David ise film kurgusu yapıyor. Robinson programının kurgucularından.
Prodüktörlük
1970’1i yılların ortalarında yeni bir kariyere başlar Hayati. Kısa sürede popüler bir yer haline gelen Sveavägen’deki “Hayatis Kafe”yi açar. Hayati’nin kahvesi İsveç’in artistleri, sanatçıları, müzisyenleri ve müzik sevdalıları için bir ilham kaynağı haline gelir. Ama günde on iki saat aralıksız çalışma temposuyla sağlığını yitirme noktasına gelen Hayati bu işi bırakır.
1980’de Silas Bäckström ile beraber bir prodüksüyon şirketi kurarak tanınmış sanatçılardan Östen Warnerbring’in, Eva Rydberg’in, Cornelis Vreeswijk’in, Lena Ericsson’un, Janne Carlsson’un ve daha nicelerinin yapımcısı olur. Bu arada kendi sanatına da devam eder Hayati.
1983 yılında, İsveç Devlet Televizyonu’nun “Kvällen är din” ismli programını sunar. Televizyon programının yanısıra radyo programlarının da sürekli konuğudur. Yine 1983 yılında Sandvik Big Band ile bir uzunçalar yapar ve İsveç’in en büyük orkestralarında şarkılar söyler. 1988 yılında tam gün şarkıcı olmaya kesin karar verir ve Danimarka Radyosu ‘nun büyük orkestrasında solist olur.
Bu arada uluslararası sahne almalar da gittikçe sıklaşmaya başlar. Berlin Orkestrası’nda sahne alır; Hamburg’da Herb Geller ile birlikte sahne alır. 1993 yılında Hollanda Radyosu’nun orkestrası Metropole ile “The Crooner” CD’sini yapar. Frank Sinatra’nın 80. doğum gününde Berlin’de sahne alarak Sinatra için söyler. Jan Allan, Domnerus, Narman, Wickman, Claes Crona, Monica Dominique, Jonny Olsson, Kjell Öhman gibi tanınmış caz sanatçılarıyla beraber şarkı söyleyen Hayati Kafe’nin 3 uzunçaları, 10 singel’i var.
Yeni çağda Hayati Kafe
Yorulmak bilmeyen sanatçı 2000 yılında çıkardığı “For all we know” isimli CD’si ile müzik eleştirmenlerinden tam not aldı. Bu CD, yine 2000 yılının Mart ayında caz klubü Nalen’de dinleyicilerin alkışlarına mazhar oldu. Bu yıl şarkıcı Meta Roos ve Claes Cronas ile birlikte turneye çıkan Hayati, Sandviken, Motala ve Botkyrka orkestralarıyla beraber konserler verdi. Kristiandstad’ın büyük orkestrasıyla birlikte Singapur ve Tayland’da konserler verdi. Bütün bunların dışında Avusturya’da da sahne alan Hayati, bir turne de Estonya’da yaptı.
Enternasyonalist Hayati
Hayati hiçbir zaman politik olarak etkin olmadı. Ama toplumsal ve sosyal konularla her zaman yürekten ilgilendi. Adalet onun “altın” kelimesi. Çok kültürlülük, insan hakları, hümanizm onun için vazgeçilmez kavramlar.
1990’ların başlarında tırmanış gösteren yabancı düşmanı eylemlerden ve “Lasermannen”in saldırılarından etkilenen Hayati, Stockholm’deki Göçmen Dairesi ile ilişki kurarak “Bu konuda İsveç yararına birşeyler yapmak istiyorum.” der. Göçmen dairesi, ABF, Expressen ve daha birçokları destekler onu ve Hayati “İsveç İçin Bütün Sanatçılar El Ele” kampanyasını başlatır.
Bu kampanya çerçevesinde “Skansen” deki büyük sahnede halk kitlelerine yönelik iki büyük gala yapılır. 250 tanınmış sanatçının hiçbir ücret almadan katıldığı 6 saatlik şov, 15 bin kişi tarafından izlenir. Yine kampanya kapsamında ABF’nin yönetiminde 10’un üzerinde radyo programı yapar. Onun bu eylem ve davranışları enternasyonalistlikten başka nedir ki?
Dünya vatandaşı
Hayati Kafe, yaşam deneyimi ve gücüyle dolu, çok okuyan, lisan yeteneği olan, alçakgönüllü ve tanıdığım en cana yakın insanlardan biri. Ne zaman göçmenlerin entegrasyonu konusu tartışılsa hep o aklıma gelir. Toplumda kendine iyi bir yer edinmiş, aranan, ünlü ve başarılı bir sanatçı; çeşitli etnik gruplar arasında zengin bir kontak kişi. Kendisi İsveçli Helena ile evli ama İsveç’e entegre olmak için ille de bir İsveçli ile evlenmek gerektiği kanısında değil.
Hayati, bir ekol, örnek bir insan. Ben onu ne Türk, ne İsveçli, ne de İsveç Türk’ü olarak görüyorum. Ben onu, etnik ve kültürel çeşitliliğin yarattığı müthiş olanaklarını çok iyi kavrayan bir dünya vatandaşı olarak görüyorum.
O, kendi kültür mirasını da tüm dünya değerleriyle birlikte heybesinde taşıyan bir enternasyonalist, ilerici bir insan, tırnak uçlarına kadar hümanist. O, profesyonel bir neşe saçıcı. Başka ne ister ki insan bir sanatçıdan?
ŞOV DEVAM ETMELİ!