Mart2004-Hamdi Özyurt:
Kendinden söz etmeyi sevmiyor o. Yapıtlarını konuşturmayı yeğliyor. Üzerine titriyor basılı her neşriyatın. Baskıdan yeni çıkmış kitap kokusuna tutkun. Ha taze somun, ha yeni kitap… O kokuyu bilen bilir. Bilen, sezen, hisseden bir insan o. Bir edebiyatçı, bir edebiyat fedaisi. Çalışan her bireyi cenderede tutan iş stresi, insanı geren kent yaşamı, dünyanın gailesi… Hiçbir şey onu, onlarca ürüne imzasını atmaktan alıkoyamamış. Şiir, öykü, roman, deneme, araştırma; gazetecilik, fotoğrafçılık… Kanında sanat oranı oldukça yüksek onun. Salt entelektüel değil, biyolojik olarak da kültür adamı; doğuştan sanatçı, edebiyatçı Gürhan Ağbi; Gürhan Uçkan. Doğuştan edebiyatçı olmayan biri, dünyanın hiçbir ülkesinde kitap yazarak geçinen yazar sayısı iki elin parmaklarını geçmezken, onca cefaya, zahmete katlanmaz. Doğuştan edebiyatçı olmayan biri, sokaktaki insanların bile sözcükleri yanlış kullanmasını kendine dert edinmez; dilin, edebiyatın fedailiğini yapmaz, yapamaz.
Şu hacme bir bakın: 13 özgün eser, 13 çeviri olmak üzere toplam 26 kitap. Kurduğu “Yarın Yayınları Stockholm” isimli yayınevinde, bir bardak çayın, iki tatlı sözün hatırına şairlerin, yazarların tam 29 dosyasını kitaplaştırıyor. Bunlardan çoğu ilk kitap ve yazarlar tercihen kadın. Ayrıca Türkiye’de ve İsveç’te fotoğraf sergileri, Ankara’da öykü günleri, Cumhuriyet Gazetesi’ne Stockholm’den yazılan “pazar yazıları”, ürünlerle desteklenen edebiyat dergileri… Gürhan Uçkan, oturup bir fincan kahve içmeye nasıl zaman buluyor, merak ediyor insan.
Hani biz hep insanların vefasızlığından şikayet ederiz ya, her zaman öyle olmuyor tabii. 1997 yılında Hacı Bektaş-i Veli şenliğinde öykü büyük ödülünü ona verdiler. Natur och Kultur/İsveç Akademisi, 2002 yılının çevirmeni olarak Gürhan Uçkan’ı seçti; çok iyi etti.
Gürhan Uçkan, ODTÜ İdari İlimler Fakültesi, İşletme bölümünden 1971 yılında mezun oldu. Bir ara, Keçiören Lisesi’nde İngilizce öğretmenliği yaptı. İsveç’e, haziran 1972 tarihinde trenle geldi. Upsala ve Stockholm Üniversiteleri’nden, lisansüstü öğrenim için aldığı “akseptans” vardı. O zamanki Stigberget Hastanesi’nde hemen bir “öğrenci işi” edindi. Sonbaharda Stockholm Üniversitesi’ne kayıt yaptırdı, ama o sıralar yalnızca master olanağı yoktu, 4-5 yıllık doktora eğitimine yazılma zorunluluğu vardı. Burslu değildi, çalışarak okumayı düşünüyordu, ama üniversite programı ona hiç çekici gelmemişti. Örneğin ona, o zamanlar apartheid rejimi altında inlemekte olan Güney Afrika Cumhuriyeti’nin “ekonomi mucizesini” araştırması önerilmişti.
Doktora programına girmedi. İsveççe sınavını dışarıdan verdi. Bir yıl sonra ilerici dergilere yazmaya başladı. 1974-76 yılları arası, Cumhuriyet’te yirmiye yakın yazısı çıktı. Daha sonra Güney Afrika Cumhuriyeti’ni araştırdı, ama mucize olarak değil, sömürücü Batı’nın yüzkarası, bir insanlık suçu olarak.
Ben, Gürhan Uçkan’la yüz yüze hiç görüşmedim; ama resimlerini gördüm, sesini işittim, şiirlerini okudum. Şiirlerini, öykülerini okuyanlardan çok güzel şeyler duydum. 97 yılında Visby’de bir mizah dergisi çıkarıyordum. Aslında dergi değil de, fanzin demek daha doğru olur. Adreslerini İsveç Yazarlar Sendikası’nın yazar kataloğundan bulup fanzin yolladığım sekiz-on kişiden biri de Gürhan Uçkan’dı. O da bana “Mutlu Kadınlar” isimli şiir kitabını yolladı. Bir çırpıda okuyup bitirdiğim kitapta karşılaştığım duyarlık bana o kadar yakın, o kadar ortak geldi ki. Onun şiirlerinde damıtılmış bir hüzün, ağırbaşlı bir keder var. Şu dizelerdeki inceliğe bakın: “Siz geç kaldınız aslında/ biliyor musunuz/ hem de çok geç kaldınız/ nereden bakarsanız bakın/ yanlış şafaklarda uyandınız.” Geç kalmalara hayıflanırken bile paniğe kapılmıyor Gürhan Uçkan, kırıp dökmüyor.
Bundan birkaç yıl önce İstanbul’da, bir bayan arkadaş durup dururken, “Gürhan Uçkan’ın “Mutlu Kadınlar” isimli şiir kitabını okudum, beni en çok etkileyen şiir kitaplarından biriydi” dedi. Aynı bayan arkadaş, benim şiirlerimi de okumuştu, biraz kıskandım.
Gürhan Uçkan, dili doğru kullanmaya özen gösteren bir yazar. Türkçe yazım kurallarında son yıllarda yapılan değişiklikleri olduğu gibi kabul etmek istemiyor. Özellikle “â” nın üzerindeki inceltme işaretinin atılmasından şikayetçi. Bunun, anlamda bozulmalara yol açtığını söylüyor. Türkçedeki Arapça ve Farsça sözcükleri kullanmamaya özen gösteriyor. Tabii bunu yaparken, Türkçeyle kaynaşmış sözcüklere sözü yok. Ona göre sanat, bir anlamda iç dünyayı dışa vurma eylemidir. Sanat dalları ise farklı ifade yollarıdır. Kimisi kamerayla yapar bunu, kimisi notalarla, kimisi resimle, kimisi de yazıyla. O, İsveç’te daha rahat yazıyor, ama ürünlerinin ipuçlarını Türkiye’den alıyor. Türkiye’de, yurt dışından yazan yazarların ürünlerini “göçmen edebiyatı” olarak adlandıran önyargılı bir yaklaşımın bulunduğunu düşünüyor. Olgun yaşta yurt dışına çıkan ve yurt dışında yazı yazan insanların, kendi durumlarını bir renk olarak değerlendireceklerine,hemen “memleket hasreti”, “geride bırakılanlar” gibi tipik konulara eğilmelerini, bu tür önyargıları doğurup besleyen nedenler olarak görüyor. İsveç’te ise sorun başka; renkliliğinden faydalanmak yerine, İsveç’e göç eden yazardan İsveçliye öykünmesi bekleniyor.
Gürhan Uçkan’ın, “Aşkın Yedinci Yüzü” isimli roma- nının İsveççesi de bugünlerde yayınlanacak. Roman, benim de içinde yaşadığım Visby’de başlayıp Visby’de bitiyor. Bu roman, “Küreselleşen ve azgınca özelleştirilen dünyada mutlu olmak var mı?” sorusunu da irdeleyen bir aşk romanı.
Yakında “Gecikme” adlı yeni bir şiir toplamı çıkıyor Gürhan Uçkan’ın. Bodil Malmsten’in, “Finistere’de Suyun Fiyatı” adlı romanının çevirisi ve Tomas Tranströmer’ den yaptığı “İzmir Saat Üç” isimli seçki, yayınlanmak üzere Ankara’da bir yayınevinde şu an. Bunlar, Malmsten ve Tranströmer’in Türkçede ikinci kitapları olacak.
Daha önce 2001 ve 2003 tarihlerinde Ankara’da açılan Gürhan Uçkan’ın fotoğraf sergileri, bu kez İstanbul’da, önümüzdeki haziran ayında açılacak. “Stockholm: Fotoğraflar ve Çağrışımlar” adlı sergiyi gezenler Stockholm’ü, Gürhan Uçkan’ın gözüyle ve onda yarattığı edebi çağrışımlarla izleyecekler.
Gürhan Uçkan ortalıkta fazla dolaşan bir yazar değil. Arada bir görüştüğü iki arkadaşı var. Bunlardan biri, Mustafa Sönmez, diğeri ise eski iş arkadaşı İsveçli bir beyefendi. Bir şeyler yazıyor olmanın, kimseye aile içinde ayrıcalık sağlamaması gerektiği görüşünde Gürhan Uçkan. Bu tür bencillikleri sevmiyor. Ve o, 17 yaşındaki oğlundan hoşnut, 25 yaşındaki kızıyla arkadaş gibi bir baba.
Kendisiyle yapılan uzun bir söyleşide Gürhan Uçkan şöyle bir şey diyor: ”…55 yaşındayım. Babam da ağbim de 56 yaşında öldü. O bakımdan uzun ömürlü bir projeye vaktim olduğunu sanmıyorum…” 40 yaşını doldurmak üzere olmanın hassasiyeti içinde bulunan ben, buna üzülüyorum ve diyorum ki: İlahi Gürhan Ağbi, sen bir edebiyat fedaisisin, yapacak daha çok işin var; 56, 66, 76 yaş ne ki? En azından yüz yıl yaşayıp bize, edebiyatın her alanında birbirinden güzel yüzlerce ürün vermelisin
KALSANA
gidersen bak yazarım ha
en hüzünlü şiirleri sana kara kapaklı bir şiir kitabını vallahi adarım sana
gidersen eğer bil ki şiirlerim peşinden gelir ansızın karşına çıkar korlanır kalbindeki küller
hatta bir sergi bile açarım içi boş çerçevelerle dolu bir açılış bile yaparım yokluğuna kadeh kaldırırım
gidilir mi hiç baksana
bir şair seni yazıyor incilerden değil sözcüklerden bir gerdanlık takıyor
kalırsan güzel şarkılar söyleriz eski şiirleri okuyup efkârlanmayız ne olmuş yani biraz mutlu olsak çarşının ortasında elele dolaşsak
kalsana
/Gürhan Uçkan – Stockholm 2004
Özgün yapıtları:1982 Gabriel -(öykü), Sevdalar da Geçici (şiir),1986 Haykıran Sessizlik (şiir), Güney Afrika Cumhuriyeti (araştırma), 1990 Bir Demet Özlem (şiir), 1993 Mutlu Kadınlar (şiir), 1994 Geceyarısı Güneşi (öykü), 1997 Kadınların İsveç’i (araştırma ,Oral Çalışlar ile birlikte), 2000 Sevginin Çiçek Açtığı Yerde (öykü), 2001 Aşkın Yedinci Yüzü (roman), 2002 Kalıcı Kuşlar da üşür (deneme), Hoşgeldin (şiir), 2003 Kärlekens Sjunde Ansikte (roman)
Çeviri: 1987 Marta Traba – Güneyde Söyleşiler (roman), 1991 Sven O Bergkvist – Gunnar Fridman’ın İsyanı (roman), Dan Mellin – Yanlış Adım (öykü), Gece Treninde Aşk (13 öyküden oluşan seçki), 1994 Torgny Lindgren – Arı Balı, Yılanın Yolu (roman),
Bodil Malmsten – Bana Bundan Sonra İlk Dokunanın (roman), 1998 Tomas Tranströmer – Hüzün Gondolu (şiir), 1998 Astrid Lindgren – Uzunçorap Pippi (çocuk romanı), 2003 Bodil Malmsten – Finistere’de Suyun Fiyatı (roman), Tomas Tranströmer – İzmir Saat Üç (şiir
Türkçeden İsveççeye: Ali Cengizkan – Den Grekiska Dossieren (şiir) – 1988
İsveççe ve İngilizceden Türkçeye: Üç Kıtadan
Sesler (Asya, Afrika ve Latin Amerika’dan 113 şairin şiirlerinden oluşan seçki.
Ödüller: Hacı Bektaş Veli Şenliği Öykü Büyük Ödülü 1997, Natur och Kultur / İsveç Akademisi, Yılın Çevirmeni Ödülü