Mart2004-Zülfü Livanelli:
Yıllar önce Sabah’ta ”Orta zekâlılar cenneti” başlıklı bir yazı yayınlamıştım. Daha sonra bu başlık bir kitabımın da adı oldu. Çünkü sevgili Türkiye’mizin bir orta zekâlılar cenneti olduğuna yürekten inanıyordum. Bu inancım yapılan bir araştırma ile de belgelenmiş oldu.
Dünya çapındaki bir araştırma sonucunda, Türkler zekâ katsayısı bakımından orta sıralarda yer almışlar. Arapların durumu bizden de kötüymüş.
Bir toplumun çoğunluğunu ileri zekâlı bireyler oluşturuyorsa orada uyum vardır. Çünkü zeki insan, kendi payına düşen kısacık ömür dilimini hır gürle, kavgayla, birbirini aşağılamayla geçirmenin ne kadar saçma bir iş olduğunun bilincine varır.
Çabasını ve hırslarını, başkalarını karalamaya değil, kendisini ve çevresini mutlu kılmaya yönlendirir. Zekâ düzeyi düştükçe insanın uyumsuzluğu, kavgacılığı ve kıskançlığı artar. Bu yüzden ilkel toplumlarda öç alma, intikam, kan davası gibi gelenekler çok yaygındır. Bir söz uğruna ölme ve öldürme doğal sayılır. Oysa sonsuzdan gelip sonsuza giden evren içinde zavallı insanoğlunun ancak bir göz kırpmaya yetecek ömrü var. Bu kısacık ömrü birbirini yok etmek için harcamaya değer mi?
İşte bu soruyu kendine sorabilmek için gelişmiş insan olmak gereklidir. Türkiye’nin, orta zekâlıları yücelten bir ülke konumunda oluşunun en önemli göstergesi, bu ülkede bir türlü bitmek tükenmek bilmeyen iç kavga ve hır gürdür.
Türkler birbirini sevmez. Köylüler kentlilere, kentliler köylülere, sağcılar solculara, solcular sağcılara, siyasal İslamcılar laiklere,
laikler şeriatçılara, askerler sivillere, siviller askerlere, mülkiyeliler hukukçulara, hukukçular mülkiyelilere iyi gözle bakmazlar.
Aynı mesleğin mensuplan bile birbirinden hazzetmez.
Gazetelere bir göz atın. Gazetecilerin diğer gazetecilere ne kadar düşman olduğunun yüzlerce örneğini göreceksiniz.
”Aydın”ları ise hiç sormayın. Bu kesim ömrünü birbirinin kanına ekmek doğramakla geçirir.
Bir Arap şair, Adonis’in Fransız şairlerinden etkilendiğini ispat etmek için bin sayfalık kitap yazmış.
Diyeceksin ki; ”Behey sersem adam, ömrünü bu saçmalığa harcayacağına bin sayfalık yaratıcı bir eser bıraksan olmaz mıydı?” Ama söylesen de anlamaz.
Çünkü bu kavrayış bir zekâ katsayısı meselesidir.
İbni Rüşd, Ömer Hayyam, İbni Sina, Gazali, Leonardo Da Vinci, Galile, Lorca, Nazım gibi zekâ katsayısı yüksek insanlar bu Arap’ın yaptığını yapmazlardı.
Hele tasavvuf ehli katiyen böyle bir çabaya tenezzül etmez, güler geçerdi.
Gülüp geçmek bir zekâ göstergesidir.
Einstein’in dilini çıkarmış resmini hatırlayın.
Kasım kasım kasılan hiçbir orta zekâlı böyle bir fotoğraf çektiremez.