Seçme ve seçilme hakkını pek önemsemezdim eskiden. Hatta, İsveç’teki ilk yıllarımda, oy hakkım olmasına rağmen gitmedim seçim sandığına… Niye oy kullanmadığımı soranlara da “Beni hiç ilgilendirmiyor.” derdim. Çünkü; bu soğuk ülkede kalmaya hiç niyetim yoktu. Uygun olan en kısa zamanda kendi topraklarıma dönecektim. İsveç’in geleceğiyle ilgilenmeyi ise İsveçlilere ve İsveç’te temelli kalmayı seçenlere bırakmıştım.
Ha bugün, ha yarın derken yıllar geçti. Hem de her Allah’ın günü “En geç seneye dönüyorum!” nağmeleriyle. Ben böyle takıntılı bir şekilde yaşamaya devam ederken hayat da kendi bildiği gibi akıp gidiyordu. Bana hiç sormadan!
Bu arada çocuklarım büyüdü ve okula başladı. Sonra birgün; acı gerçeği farkettim. Ben Türkiye’ye dönme hayalleri ile avunurken, çocuklarını buralı olmuşlardı bile. Türkiye’ye dönmeye ise hiç ama hiç niyetleri yoktu. Bu da, daha yıllarca buradayım demekti. Hatta, belki de ölene kadar.
Bu gerçeği kabullenmem hiç de kolay olmadı. Zar zor kabullendikten sonra ise geçmişe hayıflanarak yaşamak yerine, çocuklarımın ve kendimin geleceği için burada aktif olarak yaşamaya karar verdim.
Sözün kısası, ben de bu seneki seçimlerde oy vereceğim! Çocuklarımın geleceği için, kendi geleceğim için; bu ülkede tanıyıp sevdiğim bir çok insanın geleceği için
Ana yurdumuzdan binlerce kilometre uzaktayız ve gönlümüz hâlâ orada belki ama, şu anda üzerinde yaşadığımız toprakları da unutmamamız ve bu topraklarda bize tanınan haklara sahip çıktığımızı göstermemiz lazım.
Bu hakların en önemlisi de seçme ve seçilme hakkımızdır. Bu hak, bizim, içinde bulunduğumuz toplumu etkileme ve yaşantımızı olumlu yönde değiştirme gücümüz olduğunun en önemli göstergesidir.
Oy vermekten kaçmayalım. Seçme ve seçilme hakkımıza sahip çıkalım. Bizim buradaki haklarımızı T.C. koruyamaz. Korumasına da gerek yok. Bizler kendi haklarımıza kendimiz sahip çıkmasını bilemeyecek kadar pısırık ve aptal değiliz.
Haydi! Seçim günü sandık başına gidip oyumuzu vererek cümle aleme bu toplumdaki varlığımızı ve gücümüzü kanıtlayalım.
***
Yukarıdaki yazıyı 98 Eylül’ünde, yani geçen seçim döneminde yazmışım. Geçen gün, aklıma Prizma’nın ilk sayısına bakmak düştüğünde okudum ve yazının hala güncelliğini koruduğunu düşünerek sizlerle bir kere daha paylaşmak istedim.
Evet, ben aynı dört sene önce olduğu gibi oy kullanmanın gerekliliğine, hatta günümüzdeki ırkçı ve gerici akımların tırmanışını göz önüne alırsak o zamandan daha da fazla inanıyorum. Yandaki sayfalarda röportajını okuyacağınız milletvekili adayı Sermin Özürküt‘ün de dediği gibi “Doğa gibi politika da boşluğu sevmez!”
Biz oyumuzu kullanmazsak, bıraktığımız boşluğu dolduracaklar çoktur. Onun için de, en azından düşüncelerime, beklentilerime en yakın bulduğum partiye oy vermeye kararlıyım yine. Çünkü, göz göre göre çocuklarımın geleceğinin katledilmesine dayanamıyorum.
Gelecek Prizma’da buluşmak amacıyla sağlıcakla kalın.