Nahid Ayazi |
Uppsala yakınlarındaki Uppland’daki 2 bin 600 nüfuslu Gimo’da çeşitli ülkelerden gelen 550 mülteci İsveç ‘te “yaşayabilmek” için oturma izni bekliyor
Geçtiğimiz bahar, Gimo mülteci kampında İranlı genç bir kadın, arkasında iki çocuk ve eşini bırakarak intihar etti. “Kadıncağız hem burada, hem de memleketinde çok kötü muamele gördü. ” diyor kamptaki mültecilere yardım eden Khosra Khosravi.
Bundan iki ay önce de, yine İranlı bir kadın kocası tarafından öldürüldü. Anneleri mezara, babaları cezaevine giren iki küçük çocuk koruyucu ailelerin yanına verildi. Bu aile de, intihar eden kadın gibi uzun süredir oturma izni bekliyordu.
Aşırı uzun süren oturma izni bekleme süresi Gimo’daki mültecilerin geleceğe yönelik umutlarını neredeyse yok etmiş durumda. Kampta yoğun bir umutsuzluk ve huzursuzluk var.
İntihar edelerin yanısıra pek çok mülteci de psikolojik tedavi görüyor. Bütün bunların sebebi ise belirsizlikten beslenen korku duygusu. Altmış beş yaşındaki kanser hastası bir kadın mülteci, dört yıl bekledikten sonra geçtiğimiz günlerde oturma iznine kavuşmuş. Kimliğinin açıklanmasını istemeyen mültecilerden biri “Ona oturma izni vermek, cenazesini İran’ a göndermekten daha ucuza gelir.” diyor iğneli bir şekilde.
Mültecilerin kamptaki meskenleri de oldukça sıkışık. Örneğin üç odalı bir dairede sekiz kişi yaşıyor. Onlara günlük uğraş olarak sunulan olanak birkaç saatlik iş pratiği. “İnsanın mesleğinin veya eğitiminin hiçbir önemi yok burada. İş pratiği adı altında temizlik yaptırıyorlar bize.” diyor bir yıldır kampta yaşayan İranlı Favad More.
On aydır Gimo ‘yaşayan yirmi bir yaşındaki Hamed Davardost ise: “Benim çalışmaya bir sözüm yok, ama hiç olmazsa doğru dürüst İsveççe kursu versinler” diyerek on ay içinde sadece üç ay İsveççe eğitimi gördüğünü anlatıyor.
Radtaghi ailesi görüştüğümüz diğer aieler kadar karamsar ve umutsuz değil. On altı aydır Gimo’ da oturma izni bekleyen Majid Radtaghi: “Burası İran’daki hapishaneden çok daha iyi.” diyerek İsveç’e gelmeden önce fizik öğretmeni olarak çalıştığını ve politik görüşleri yüzünden hapise atıldığını söylüyor.
Kamptaki mültecilerin içinde bulundukları kötü koşullarla ilgili tepkiler geçen bahar döneminde başlamıştı. Çevirmen ve yazar Meıit Wager ve milletvekili Magda Ayoub yoğun çabalarla kamuoyunun ve politikacıların ilgisini Gimo’ya çekmeseydi kampta yaşanan trajediler daha uzun süre gözlerden ırak olacaktı.
Gimo’ daki hayatı anlatan bir kitap yazan Fin asıllı Merit Wager uzun süren çabalar sonucu politikacıları Gimo ‘ya gitmeye ikna etti. Sağ ve sol partilerden politikacılar, bu ziyaretten sonra Gimo’ya angaje olup parlementoya, mülteci politikasında iyileşmeler öngören kanun teklifler sundular
Politikacıların Gimo’ya olan ilgisi basının da dikkatini çekti ve özellikle de intihar teşebbüslerinden sonra Gimo iyice İsveç basınının gündemine yerleşti.
Bütün bu gelişmeler olurken kamptaki mülteciler de örgütlenmeye başladılar, hatta aralarında seçtikleri on beş kişi ağustos ayı ortalarında meclise giderek Sol Parti’nin temsilcileriyle görüştü. Mülteciler bu görüşmede, çocuklarının İsveç toplumuna uyumunun kolaylaştırılmasını ve savaş bölgesinden gelen çocuklar için acil kolaylaştırılmasını ve savaş bölgesinden gelen çocuklar için acil psikolojik yardım sağlanmasını, ayrıca mültecilerin sağlık problemlerinde sadece acil tedavilerle yetinilmeyip uzun vadeli tedavi yöntemlerinin uygulanmasını talep ettiler.
Sesam gazetesi, ağustos ayında Gimo’nun bir mülteci kampı mı, yoksa cehennemin bekleme salonu mu olduğunu sormuştu. Resmi kurumlar, bu soruya cevap bulması için Amerikalı Anthony Marsella’yı davet ettiler İsveç’ e. Entegrasyon Dairesi de Gimo için bütçeden ek ödenek aldı.
Merit Wager; “Bu sadece para sorunu değil. Burada daha çok kurumların bakış açılan sorgulanmalı. Mülteciler, her şeyden önce insana yaraşır şekide muamele görmek istiyorlar. İntihara eğilimli bir mülteci, kendini kötü hissettiğinde, mesai saati bittiği için kapalı olan danışma merkezinden ne gibi bir medet umabilir” diyor.
Gimo’nun Mardinli Konukları
B. ve ailesi, Gimo’nun Mardinli konukları. Kızları 2,5 yaşında, oğlan ise henüz 1,5. Mardinli aile, diğer ailelere oranla oldukça yeni Gimo ‘da, ama ucu belirsizliğe dayalı bu bekleme süreci onları da epey yıpratmış. Özellikle de B.’nin eşi çeşitli psikolojik rahatsızlıklardan yakınıyor ve bunalımda olduğunu ifade ediyor. Yirmi altı yaşındaki genç anne en çok da çocuklarının kendi dillerinde, konuşup oynayacakları arkadaş bulamamalarından yakınıyor.
Yusuf ise Batmanlı. İsveç’e gelmeden -pardon, kaçmadan- önce Kars’ta veterinerlik fakültesi birinci sınıfta öğrenim görüyormuş. Yusuf bir buçuk yıldır Gimo’da. O da bunalımda. Dil sorunu, en fenası da belirsizlik Yusuf’u bunalıma itiyor.
“Bir buçuk yıldır buradayım. İlk ifadem alındıktan sonra kampa gönderildim. Ondan sonra da başka hiçbir gelişme olmadı. Burada da bizi Türkiye’deki gibi esir olarak tutmaya çalışıyorlar. Beyinlerimiz çürütülmeye çalışılıyor bir nevi. Hiçbir etkinlik yapamıyoruz, hiçbir sosyal hak tanınmıyor. Elimiz kolumuz bağlı.
Neymiş efendim bir ev vermişler. Bir de aylık olarak iki bin kron mu ne veriyorlar bize, o da ancak sigara paramıza yetiyor.” diyen Yusuf’la sohbetimize devam ediyoruz:
– Ya sosyal etkinlikler…
– Mesela ben yirmi bir yaşındayım. Benim bu yaşta okula gitmem lazım. Belki de otuz yaşına gelince doktorluk okuyacak kapasitede olmayacağım. Halbuki burda bir yıldır ifadeye dahi çağrılmadım. Elim kolum bağlı geri gönderilmeyi bekliyorum. Ne olacağını hiç bilmiyorum.
– Vizeyi alamazsanız ne yapacaksınız?
– Benim burdan çıkışım gelse dahi, Türkiye’ye değil dağlara sığınmayı tercih eden bir insanım.
– İsveç’te pek çok Kürt ve Türk var, onlarla ilişki kurmadınız mı?
– Türkiye’de asimilasyona uğratılmak istenen Kürt halkından birçok insan Avrupa’ya kaçmış durumdadır. Ama buradaki serbestlikten de kötü etkilenmişler. Burada da asimilasyona uğramışlar yani. Burada medeniyeti, parayı rahatı görünce evlerinde yatar olmuşlar. Uppsala’ da bir kültür merkezi buldum. Oraya birkaç sefer gittim, ama artık gitmiyorum. Çünkü orası da sadece para kazanmak için işletilen bir kahvehane haline gelmiş.
– Kürt ve Türk işçi dernekleri federasyonları va burda?
– Hiç duymadım.