İlk şiirleri kendi dilinden önce Türkçe’de yayınlanan Eleonora (Damyanovic) Luthander‘in Ağustos ayında dördüncü şiir kitabı çıktı. En umutsuz anların üstesinden şiire sığınarak gelen Eleonora’nın yaşam öyküsünde Mustafa Kemal’in apayrı bir yeri var.
1954 doğumlu Eleonora, Belgrad’da ekonomi ve turizm alanlarında yaptığı yüksek öğreniminin ardından, Yugoslavya’ da görev yapan İsveçli bir gazeteciye aşık olur ve evlenir. Yıl 1975. Başlangıçta mutlu bir evlilikleri vardır. Kocasının görevi nedeniyle dünyanın çeşitli ülkelerini dolaşırlar.
1985 yılında kızları Emma’nın kan kanserine yakalanması üzerine zor günler başlar. Küçük Emma’nın tedavisi için Stockholm’e yerleşirler. Emma, tedavi olur ve iyileşir ama bu, 1987 ‘ye kadar süren çok çetin bir süreçtir. Bu arada evliliklerinde birşeylerin yolunda gitmemeye başladığını farkeder Eleonora.
-Aslıda kocam, daha İsveç’e yerleşir yerleşmez değişmeye başladı. Eskiden bana karşı çok saygılı ve sevecen olan o adam gitti yerine beni küçük gören, yok sayan, ezmeye çalışan bir insan geldi.”.
Emma’nın amansız hastalığıyla boğuşma, ikinci çocukları Joakim’in doğumu, büyütülmesi telaşlarıyla geçen günlerde kocasındaki değişiklikleri pek önemsemez Eleonora. Ama, hastalık yenilip de günlük hayatın olağan rutinlerine geri dönül düğünde evliliklerinin çökmekte olduğu yadsınamayacak bir gerçektir artık.
Sonunda Eleonora kocasından ayrılmak üzere mahkemeye başvurur. Mahkeme Emma’nın velayetini babaya verir. Küçük Joakim, henüz anne sütüne muhtaç olduğu için Eleonora’ya kalır .
Mahkeme kararından sonra Emma babasının yanında kalmaya başlar ama baba çok meşgul bir gazeteci olduğu için gece yarılarına kadar çalışmak zorundadır. Henüz dört yaşındaki Emma, gündüzleri bütün gün kreşte kalırken, akşam eve döndüğünde de bir çocuk bakıcısının ellerine teslim edilmektedir. Kızının bu durumunu gören Eleonora mahkemeye başvurarak Emma’nın velayetini geri almak ister.
-Mahkemeyle uzun süre boğuştum ama bir türlü onları kızıma bakabileceğime ikna edemedim. İş öyle bir noktaya geldi ki, kadınlığımı bile bana koz olarak kullandılar. “Kadınlar regl günlerinde sinirli olurlar, erkeklerin böyle durumları olmadığı için onlar daha dengelidirler.” dediler.
Kurumlarla başa çıkamayacağını anlayan Eleonora sonunda kızını kaçırır ve iki çocuğuyla beraber Belgrad’a gider. Yıl 1988. İlk zamanlarda Belgrad’da yaşayan
Eleonora bir süre sonra Hırvatistan’daki turistik bir adada (Gdinj) bulunan evine taşınır.
-Belgrad’da eski kocamın pek çok arkadaşı vardı. Herkes bizi tanıyordu. Gdinj’de yaşamanın daha kolay ve güvenli olacağını düşündüm.
Gdinj adası yepyeni bir başlangıç olur Eleonora ve çocukları için. Belediye başkanından balıkçısına kadar bütün ada halkı sahip çıkar bu üç kişilik aileye. Tam her şey yoluna girmiş görünürken bu sefer de Sırbistan ile Hırvatistan arasındaki savaş patlak verir.
Eleonora da savaşın yol açtığı işsizlik ve yoksulluktan nasibini alır. Evinin odalarını adayı ziyarete gelenlere kiralamaya başlar. Zor günler başlamıştır yine…
O zor günlerde, yeni bir kiracı konuk olur Eleonora’nın evine.
-Başlangıçta benim için herhangi bir kiracıydı sadece. Yetmiş beş yaşında, yakışıklı, kibar ama sıradan bir emekli… Meğer Yugoslavya’nın en büyük Türk’ünü evimde ağırlıyormuşum da haberim yokmuş.
Eleonora’nın sıradan bir emekli sandığı bu kiracı, Yugoslavya’daki Türk azınlığın en çok saydığı insan, Tito’nun sağ kolu, Tan ve Birlik dergilerinin genel yayın yönetmeni, devlet tiyatrosunun şef dramaturgu, bilim akademisi üyesi ve Atatürk hayranı Mustafa Kemal Karahasan ‘ dan başkası değildir.
-İnsanların ve ülkelerin en zor dönemlerinde hep bir kurtarıcıları olur. Sizin ülkenizi kurtaran Mustafa Kemal Atatürk‘tü. Benim hayatımı kurtaran ise Musatafa Kemal Karahasan.
Mustafa Kemal, Eleonora’nın şiir yazdığını öğrenince bu şiirleri okumak ister.
-Bütün gece sabaha kadar şiirlerimi okumuş. Ertesi sabah şiirlerimi çok beğendiğini, bunları Türkçeye çevirerek kendi çıkardığı Birlik ve Tan dergilerinde yayımlayacağını söyledi. Ardından da benim kendimi ciddi olarak şiire vermem gerektiğini, şairlerin insanlığa karşı sorumlu olduklarını anlattı.
Mustafa Kemal’in bu sözleri ani bir dönüşüme yol açar Eleonora’nın hayatında. O günden itibaren, kendisini kader kurbanı, çaresiz bir kadın olarak görmekten vazgeçer. O bir şairdir ve hayatını dilediği yöne çevirecek güce sahiptir.
1993 yılında ilk, 1994 yılında da ikinci şiir kitabı yayınlanır. Her iki kitabı da Eleonora’nın kendi dili olan Sırpçada değil de Hırvatçada yayınlanır. Eleonora için bunun hiç önemi yok.
-Ha Sırpça ha Hırvatça, şiir her dilde şiirdir. Üstelik o küçük adadaki Hırvatlardan hiçbirisi beni Sırp olduğum için dışlamadı. Tam tersine himayelerine aldılar ve benimsediler. Sırp uçakları adayı bombalarken hep beraber saklanıyorduk. “Bana bomba atmayın, ben Sırpım!” diyecek hâlim yoktu ya… Savaş öyle saçma ki…
1994 yılında İsveç’e gelmeye karar verir Eleonora.
-Savaştan dolayı hayat çok zordu. Üstelik İsveç’te doğan çocuklarımın bu ülkede hakları vardı. Onlara o sıkıntıyı yaşatmaya hakkım yoktu. Zaten ben geçici olarak dönmüştüm. Yugoslavya’ya, kızımı kaçırdığım için zorunlu olarak kalıyordum. Kızım 12 yaşını doldurduğunda İsveç’e dönmemizin önünde bir engel kalmıyordu artık. Çünkü, İsveç’te 12 yaşını dolduran her çocuk kiminle yaşayacağına kendisi karar verebilir.
İsveç’e geldiklerinde Emma babasını arar ve geldiklerini haber verir.
-Eski kocam haberi alır almaz kapımıza sosyal görevlilerini dikti. Daha geçen yıla kadar en ufak bir bahaneyle beni sosyale şikayet ediyordu. Amacı benim çocuklara bakamadığımı kanıtlamaktı. Bu mücadeleler sırasında öyle yıprandım ki savaş sırasında bile kendimi ölüme o kadar yakın hissetmemiştim.
Eleonora İsveç’in ikinci, daha önce tanık olmadığı yüzünü yaşamaktadır hayatının bu döneminde.
-Eskiden, başarılı bir gazeteciyle evli, lüks bir pakettim. Hiç kimse beni göçmen olarak görmüyordu. Çevrem kocamın arkadaşları ile doluydu ve hepsi de beni çok seviyordu. Boşandığım anda ise, birden bire kullanılmış göçmen kadınların atıldığı bir konteynerde buldum kendimi. Düne kadar İsveççemi çok hoş bulanlar birden bire dili yeterince iyi kullanmadığımı farketmeye başladılar.
İsvet’te işine düştüğü bunalımlı günlerden yine şiir sayesinde düze çıkar Eleonora. Bir yayınevinin (Ord&Visor) şiirlerini beğenerek kitap hâline getirmek istemesiyle İsveç’teki ilk şiir kitabı (hem de doğrudan İsveççe yazdığı şiirlerden oluşan kitap) 1998 yılında yayımlanır. İkincisi ise geçtiğimiz Ağustos ayı başında. Bu arada katıldığı şiir yarışmalarında da birincilikler alır.
Mücadeleyle geçen yıllardan sonra hayatının en ahenkli dönemini yaşadığını söyleyen Eleonora çocukları ve şiirleriyle meydan okuyor hayatın güçlüklerine.
Eski evliliğinde dolayı derin hayal kırıklıkları yaşamasına rağmen insanlara olan sevgisini ve inancını hiç kaybetmemiş. “Biz insanlarla ve insanlar için varız. Hayatımın her döneminde, düştüğüm her türlü zor durumda çok güzel insanlarla tanıştım ve onların yardımıyla bütün güçlüklerin üstesinden geldim.” diyor son söz olarak.
| Ekim 1999