Prizma’yi yayına hazırladığımız sıralarda, Amerika terörist bir saldırıya uğradı ve binlerce insan yaşamını kaybetti. Aynı diğer terör olaylarında ve savaşlarda olduğu gibi.
Doğal olarak şiddet şiddeti doğurdu ve Amerika Afganistan’ı bombalamaya başladı. Sonunun ne olacağı belli olmayan bir savaşa tanık oluyoruz iki bin yılının başında.
Gerek bu şiddet olayları ve savaş, gerekse biyolojik savaş girişimleri dünyayı küresel bir paranoyaya sürüklemeye başladı.
Ben, yaşam serüveninde iyimser olmayı seçmiş bir insan olarak insanların daldıkları gaflet uykusundan uyanarak çılgınlıklarının farkına varacaklarına ve elimizdeki bu tek gezegende barış, sevgi ve eşitlik içinde yaşayacağımız günlerin geleceğine inanmak istiyorum.
Bu günleri getirecek olanların da bizler gibi sıradan insanlar olduğunu düşünüyor ve bizi kurtaracak birini beklemek yerine işe kendimizden başlamamız gerektiğine inanıyorum.
Önce biz kendi içimizdeki korkulardan bir sıyrılsak, ön yargılarımızdan, bencilliğimizden vazgeçsek, yüreklerimizi evrensel sevgiye açsak ve bu sevgiyi çevremizle paylaşsak bir katkımız olmaz mı acaba özlemini çektiğimiz dünyanın oluşmasına? Bir de bunu herkesin yaptığını düşünün!
Kötülüğe aynı metodlarla karşılık vermenin kötülüğü yok etmediği tam tersine beslediği yeterince kanıtlandı artık. Kötülükle başetmenin tek yolu iyiliğin varlığını korumak ve çoğalmasını sağlamak galiba.
Sevgiden, iyilikten, güzellikten yana olan inanç ve umutlarımıza sıkı sıkıya sarılmanın ve onları çevreye yaymanın her zamankinden daha fazla önemi var bugünlerde.
Sevginin, iyiliğin yüreğinizden hiç kaybolmamasını diliyorum.
Gelecek sayıda buluşmak üzere hoşçakalın.